30 Temmuz 2010 Cuma

Al benekli elbise



Evinde yanlız oturmaktan sıkılmıştı. Televizyonda ona göre birşeyler yoktu. Bilgisayardan da sıkılmıştı. Hep aynı muhabbetler, aynı insanlar, aynı filmler, müzikler, diziler... Komidine doğru yöneldi, çekmeceyi açtı. Bir poşet izmariti ve 3-5 kulak arkası sigarası oradaydı. "Yine bozdum diyeti" diyerek bir tane sigara yaktı. Yanlızlığına geçici bir çözüm olmuştu o tek dal... Öksürse de, tıksırsa da bitirdi onu... Ardından, artık geceye hazırlanma vaktidir diyerek, küf kokan yatak odasına yöneldi. Siyah elbisesini üzerine geçirdi, hafif bir makyaj ve tamam. Aynada gerçekten çok güzel gözüküyordu. Artık çıkabilirdi...

**************************************************************************

Sinirleri tepesinde olduğu bir gündü. Babasıyla kavgaları artık bir rutin halini almıştı. Muhafazakar ailenin asi kızı olmak böyle birşeydi işte... Ya da arada kalmış bir kuşağa ait bir birey olmaktı neden...Aslında hepsi fasafiso. Gerçek tekti, iletişimsizlik. Hiçbir şekilde kendi kararını kendi veremezdi. Arkadaşlarıyla gezemezdi, erkek arkadaşı olamazdı. Babasına göre hep o kitaplardı neden. Asıl nedeni herkes göz ardı ediyordu... Cansu da bir insandı...

**************************************************************************

İlk defa sokaktan bu kadar uzaklaşıyordu. Arkadaşları çok güzel birşey göstereceklerinden söz edip, kolundan tutarak çağlar sokaktaki ıssız eve götürdüler onu. O ev hakkında çok şey duymuştu Cansu. Klasik çocuk korkular işte, yıllardır orada yaşayan, yüzü gözü çürümüş, çocuk yiyen yaratıklar falan... Çok korkmasına rağmen belli etmemeye çalışıyordu. Evin önüne geldiklerinde paslı, devasa kapının demir parmaklarına yapışan arkadaşlarına şöyle bir baktı. Gitmezsem olmaz diye düşündü. Tam kapı açılırken, pencerede birşey görmüş gibi oldu... Sinirleri iyice gerilmişti....

**************************************************************************

Çıkmadan önce bir kahve hazırladı. Mutfağında boş gözlerle duvara bakarken yudumladı kahvesini. Kalkıp bir sigara daha aldı. Şu illeti bırakmalıyım diye içinden geçirdi ve ne kadar amaçsız bir söz olduğunu anlayınca gülmeye başladı. Tebessümü kahkahaya, kahkahası hıçkırıklara dönüştü. Uzun süre çıkamadı mutfaktan. Kendini toparladığında hayli geç olmuştu. Alel acele çıktı cihangirdeki evinden ve barlar sokağına doğru yöneldi. Herzamanki yerde 2-3 kadeh birşeyler içti. Birisi yanına yanaştı, her zamanki gibi basit bir şekilde, basit, bayat düşüncelerle... Her gün aynı replikler diye düşündü. Yine de izin verdi , bıraktı ki oynasın tüm kozlarını. Gece 2 gibi Cansu'nun evine gidiyorlardı.

**************************************************************************

Kafasına koymuştu, o gün evi terkediyordu. Gizli gizli biriktirdiği parası istanbulda bir ev tutmaya yetecek kadar vardı. İstanbuldaki arkadaşı da ona yardım edecekti. Birkaç parça özel eşyası ile üç beş kıyafeti okul çantasına tıkıştırdı. Odasından çıkmak üzereydi ki, bir anda kaskatı kesildi. Arkasına dönüp baktığında, yatağın üzerine oturmuş beyaz giysili kızı gördü. Şaşakalmıştı. Kızın giysisinde al al benekler oluşmaya başladı. Benekler büyüdü.. Çıkaramadığı fakat çok tanıdık gelen bir sahneydi. Benekler büyüdükçe içi sıkıldı, bunaldı, daraldı cansu. Bir an geldi giysi tamamen kıpkırmızı kesildi. O an kız, Cansuya döndü. Bir damla gözyaşını yakaladı kızın yüzünde Cansu. O an gözden kayboldu kız. Kaskatı durumundan çıkar çıkmaz olanı anlamıştı. Eski Cansu ölmüştü...

**************************************************************************

Arkadaşlarına o kadar yalvarmasına rağmen, içeri girmelerine mani olamamıştı. Kesinlikle çok korkuyordu ki bunu bütün vücudu ile destekliyordu. Evin içini keşfe çıktılar. Pencerede gördüğü ya da gördüğünü sandığı şey aklına gelmişti. "Acaba neydi o? Burdan canlı çıkma ümidi varmıydı acaba?" gibi sorularla cebelleşirken arkadaşlarına ayak uydurmaya çalışıyordu. Biryandan da sürekli çıkmaları için ısrar ediyordu. Çocuklar üst katta ne olduğunu merak ederek merdivenleri çıkmaya başladılar. Orada kocaman bir salonla karşılaştılar. Eskimiş parkeler ve mobilyalar, bir şömine, taşları dökülmüş bir avize, örümcek ağları ve bir aile portresi... Portrede dikkat çeken şey ailenin küçük kızı olduğu belli olan kişinin yüzünün yerinde kocaman bir delik olmasıydı. Cansu bir anda kaskatı kesildi. Arkasını döndüğünde yüzü gözükmeyen, beyaz elbiseli bir kız gördü. Kızın saçlarından suratı belli olmuyordu. Belli olan tek şey kızın elbisesinde gittikçe büyüyen, al beneklerdi. Benekler büyüdü, büyüdü..Benekler büyüdükçe Cansu küçüldü, daraldı, sıkıldı, bunaldı. Kızın suratında bir tebessüm yakaladı Cansu, saçların arasından. O an elbise kana doymuş bir kırmızı halini aldı ve bir gürültü koptu. Kız yokolmuştu. Arkasını döndüğünde arkadaşlarının alt katta kanlar içinde yerde yattığını gördü. Büyük avize iki küçük çocuğun üstüne düşmüş ve döşemenin bu etkiye dayanamayıp çökmesiyle alt kata düşen çocuklar oracıkta can vermişlerdi. Cansu ağlayarak, çığlık çığlığa eve koştu. Tek bildiği şey vardı. Mutlu çocukluğunu o evde bırakmıştı...

**************************************************************************

Hızlı ve tatsız bir sevişme seansının ardından yaktığı sigaranın izmaritini, komidinin çekmecesini açarak poşetine koymaya yeltendi. Poşeti eline aldığında ağırlığına takıldı kafası. Sorunları hala vardı, üstüne üstüne geliyorlardı ve bu gerçeklerden kaçmak için yaptığı herşey boşaydı. Bu izmaritler bunun kanıtıydı. Çocukluğunu gömmüştü, hayatını gömmüştü. Aşkını da artık gömdüğünü farketti o izmaritlerle. Kendi için son umudu olan adam, bir hiç uğruna onu terkettiğinde, tek karşı çıktığı şey olan sigaraya başlamıştı Cansu, sırf onu yoketmek için ve artık o da yoktu...

Artık vakti gelmişti... Çocuğu evden kovarcasına çıkarttıktan sonra odasına geçti. Sandığı açtı ve amerikan bezinden bir paket çıkardı. Paketten kendi eliyle diktiği beyaz elbisesini çıkardı ve itina ile üzerine geçirdi. Saçlarını taradı, makyajını yaptı, en sevdiği parfümü sıktı. Aynaya baktı... Gerçekten çok güzeldi. O an bile çok güzel... İzmarit paketini, komidinin üzerinde duran çocukluk resmini ve nüfus cüzdanını aldı. Aynanın karşısına oturdu. Aldığı eşyaları önüne dizdi. Son olarak unuttuğu bıçağı yatağının altından çekip aldı. Aynaya baktı...


"Çocukluğumu gömdüm...
Kimliğimi gömdüm...
Aşkımı gömdüm...
Şimdi sıra bende..."


.........

Gözleri kararırken, aynada, eski bir dostu görmüş gibi mutluydu. Al benekli elbisesiyle gelmişti onu uğurlamaya. Sohbet etmek isterdi ama pek fazla vakti kalmadığını anlamıştı. Hoşgeldin demek istedi fakat sesi çıkmadı Cansu'nun. Aynada, gözyaşı ve tebessümü yakaladığı anda herşey gözden kaybolmuştu....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder