7 Ağustos 2011 Pazar

Son Çıkış

Ansızın perdede bir hareketlenme oldu. Rüzgar esti desem, temmuzun ortasında rüzgarın işi ne. Pencereye yöneldi. Ben de arkasından izledim. Laf aramızda, kalçalarına hasta oluyorum onun. Divan şiirlerinin asaleti ve ritmi var kalçalarında. Fâilün feilâtün mefâilün feilün...Kırmızı bir tangası vardı beyaz pantolonunun sınırlarından taşan, kızıl saçlarıyla sevimli bir uyum yakalamıştı.

Bana doğru döndü, başımı öne eğdim ben de. Utandığımdan değil, sadece gözlerinden korktum. Onu tanıyalı çok olmamıştı ama, nedendir bilinmez, korktum. O, ben her korktuğumda şuh bir kahkaha attı sadece.

Bana viskisine buz atmadığını anlattı.

Bana 90B sütyen giydiğini anlattı.

Bana küçükken arkadaşlarıyla ip atladıklarını anlattı.

Bana kendini anlattı.

Bense tırnaklarıma baktım o anlatırken. Ayaklarımı biraz inceledim, yalandan hayretlere düştüm. Onun anlattıklarıyla hiç mi hiç ilgilenmedim. Korktum, zira ilk defa bir kadın bana bu kadar yakındı. O ne kadar rahatsa ben de o kadar endişeliydim. Ayağımla istemsizce yere vurdum, ellerimle ritm tuttum. Kısacası, tüm vücut dilimle rahat olmadığımı haykırdım. Hani o sesimle yapamadığımı. Bu, onun kalçalarının nasıl bir hipnoz etkisi yarattığını farkettiğim andı.

Hipnoz sırasında bilince ulaşan her algı dominanttır. Bu algılar bilinci ve bilinçaltını pek âlâ bastırabilir.

Gerçekleri bastırmak için denemediğimiz bir yol yok.

Usulca yanıma oturdu, aramıza ufak bir mesafe koymayı unutmadı tabii. Teni soğuktu, mesafeye rağmen ürperiyordum. Konuşurken azgın bir yele dönüşen nefesinin katkısını da göz ardı etmemek lazım. Tüylerim diken diken oldu. Hâlâ korkuyordum. Ucuz parfümü nefesimi kesiyordu. Dayanamayacak gibiydim. Yerimden sıçradım, pencereye doğru koştum.

Arkamdan “neyin var” dediğini duyar gibi oldum, ama başım dönüyordu. Hayır, hayal ettiğim bu değildi. Cesur olmalıydım, erkek gibi olmalıydım, güçlü ve sert. Saçlarından tutup, onu duvara dayamalıydım. Boynunu ısıracaktım. Göğüslerine dokunacaktım. Aylardır bunun hayaliyle yatıp kalkıyordum hani. Ama lanet olsun ki, bacaklarım titriyordu. Soğuk terler döküyordum. Korkumu bastırmalıydım. Dönüp gözlerine baktım.

Gerçekleri bastırmak için denemediğimiz bir yol yok.

En büyük korkumuz, gerçeğin 2 adım ötede gözlerimize bakıp gülüyor olması ihtimali.

“Hadi ama” diyordu gözlerimin içine şehvet dolu bakışlar atarken. Mızrak gibi saplanıyordu bakışlar benliğime. Boğuk, derinden bir ses beynimin içinde yankılanıyordu. Ne olursa olsun korkmayacaktım. Başarabilirdim bunu.

Ona doğru ilerledim, haşin bir şekilde yatağa doğru ittim. Dudaklarım dudaklarına değdi, fakat bir şey hissetmiyordum. Kafamdaki filler benden önce o işe girişmişlerdi çünkü, bana fırsat bırakmadan. Ellerimle kalçalarına dokundum. O an başım döndü. Bacaklarıyla beni sardı, dudağıma küçük bir ısırık bıraktı. Kızıl saçları vardı.

Bana bir keresinde kocaman aletli bir zenci ile seviştiğini anlattı.

Evdeyken annesinin ilk mastürbasyonunda onu nasıl yakaladığını anlattı.

Üvey babasının verdiği şekeri yalamaktan keyif almadığını anlattı.

Bana kendini anlattı.

Benimse umrumda değildi. Hem de hiç. Bırak bir orospuyu tanımayı, bir insanı tanımaya bile halim yoktu. Kendimi bile tanımıyordum henüz. Keşif yollarında, okyanusun zaman zaman durgun, zaman zaman azgın sularında bir başıma idim.

Başım hala dönüyordu. Kalçasının hipnozunun etkisindeydim. Kulağıma fısıldadı : “boğ beni”. Yavaş yavaş, bu ses yükseldi içimde. Boğ beni. Boğ beni. Ellerim boğazındaydı. Başım dönüyordu.

Boğ beni!

Hala sürtünüyordum. Saçları, tangası gibi kırmızıydı. Aslında boğ beni dediğinden çok emin değilim. Başım çok dönüyor, terliyorum şu an. Korkumu bastırmak için savaş veriyorum. Ama duyduğumdan eminim. İlk defa bir kadınla birlikte olmaya çok yakındım ama sanırım her şeyin içine ettim.

Ayaklandım, bir sigara yakmak için. Şiir gibi kalçaları buz kütleleri gibiydi ellerimi çektiğimde. Çakmağımı çaktığımda sordum: “üşüdün mü?” . Sanki çok umrumdaymış gibi. Cevap vermedi. Pencereye doğru ilerledim.

Aptalsın sen! Aptal! Umduğun kadar kolay olmadı değil mi? Güya sert olacaktım. Erkek gibi olacaktım. Yine o kırılgan kadın oldum, her şeyden herkesten kaçan. Ah kızım, sen adam olmazsın (her anlamda). Kurduğun hayaller, son acil çıkışın da böylece kapanmış oldu.

Gerçekleri bastırmak için denemediğimiz bir yol yok.

En büyük korkumuz, gerçeğin 2 adım ötede gözlerimize bakıp gülüyor olması ihtimali.

Dönüp ona baktım. O tatlı ten renginden eser kalmamıştı. Kendimi kandırmama gerek yok. Kalçaları hala bir divan şiiri gibi durmaya devam ediyordu ama ben divan şiirlerini hiç sevmem. Fâilün feilâtün mefâilün feilün. Fail-i meçhulün. Onu öldürdüm. Bunu o istedi. Yani sanırım o istedi, ben öyle duyduğuma yemin edebilirim. Sigarayı söndürdüm.

Yaktığım mumları tek tek söndürdüm. Yatağın köşesine kıvrıldım. Ona sarıldım. Ve son defa mutlu bir şekilde uykuya daldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder